Resmi memur önünde yapılan evlilik, yasal boşanma sebepleri varsa anlaşmalı veya çekişmeli boşanma davası açılarak ancak hakim kararı ile sona erdirilebilir. Boşanma davası, aile mahkemesinde diğer özel hukuk davalarından farklı usul kuralları uygulanarak yürütülen bir dava türüdür.

Boşanma davasının açılması ile birlikte, nafaka, maddi ve manevi tazminat, ev eşyalarının paylaşımı vb. gibi boşanmanın eki niteliğindeki hukuki sorunların da çözülmesi gerekir. Boşanma davası, eşler arasında yeni hukuki sonuçların ortaya çıkmasına neden olur. Örneğin, boşanma davasının açıldığı tarih eşler arasındaki mal rejiminin tasfiye tarihi olarak kabul edildiğinden, boşanma davasının açılmasından sonra edinilen mallar eşler arasında yapılacak mal paylaşımına dahil edilmez.

Aile mahkemesi, boşanma davası yargılaması sonucunda boşanma kararı verdiğinde, mal paylaşımı dışındaki tüm çekişmeyi ortadan kaldıracak nitelikte bir karar vermelidir. Mal paylaşımı davası ise boşanma davasının kesinleşmesinden sonra veya boşanma davası ile aynı zamanda açılsa bile ayrı bir dava şeklinde yürütülmelidir.

Boşanma Sebepleri Nelerdir?
4721 sayılı Medeni Kanuna göre boşanma davası iki şekilde açılabilir:

Anlaşmalı boşanma davası,
Çekişmeli boşanma davası.
Anlaşmalı boşanma davası, makalemizde ayrıntılarıyla açıklanacağı üzere, her iki tarafın boşanmanın tüm sonuçları hakkında anlaşarak evlilik birliğini sona erdirmesidir.

Çekişmeli boşanma davası ise, taraflar arasında boşanmada hangi tarafın kusurlu olduğu, maddi ve manevi tazminat, nafaka, velayet, ev eşyalarının paylaşımı vb. gibi konularda belli bir çekişmenin yaşandığı bir dava türüdür. Çekişmeli boşanma davası, genel veya özel boşanma sebepleri olmak üzere iki kategorik sebebe dayanılarak açılabilir:

Genel boşanma sebepleri: Örneğin, geçimsizlik, mizaç uyuşmazlığı nedeniyle tartışma, hakaret, şiddet, güven sarsıcı davranışlar, evlilik yükümlülüklerini yerine getirmeme gibi sınırsız sayıda neden genel boşanma nedenleri olarak kabul edilir.

Özel boşanma sebepleri: Kanunda sınırlı sayıda sayılmış olan özel boşanma sebeplerine dayanan boşanma davaları şunlardır:

Zina (aldatma) nedeniyle boşanma davası (TMK m. 161) ,
Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış nedenleri ile boşanma davası (TMK m. 162),
Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme sebepleri ile boşanma davası (TMK m. 163),
Terk Sebebiyle boşanma davası (TMK m. 164),
Akıl Hastalığı sebebiyle boşanma davası (TMK m. 165).
Özel boşanma sebepleri ile genel boşanma sebepleri farklı hukuki sonuçlar doğurur. Bir evlilikte özel boşanma sebepleri varsa, davacı, karşı tarafın kusurlu olup olmadığını ispatlamak zorunda değildir, yalnızca özel bir boşanma sebebi olduğunu ispatlaması yeterlidir. Halbuki genel boşanma sebepleri varsa boşanma kararı verilebilmesi için hem davacı hem de davalı birbirinin kusurunu ispatlamak zorundadır.

Anlaşmalı Boşanma Davası Nedir? Nasıl Açılır? (TMK 166/3)
Anlaşmalı boşanma, günümüzde en yaygın boşanma davası çeşididir. Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin açtığı davayı kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz (TMK 166/3).

Anlaşmalı Boşanma Davasının dinlenebilmesi için Medeni Kanunda bazı şartlar getirmiştir.

Evlilik ilişkisinin en az 1 yıl sürmüş olması
Anlaşmalı boşanma davası açılabilmesi için evlilik ilişkisinin en az 1 yıl sürmesi gerekir. Evlilik ilişkisinden kasıt, taraflar arasında yapılan resmi nikahtan itibaren en az bir yıllık bir sürenin geçmiş olmasıdır. Taraflar arasında imam nikahı, nişanlılık ya da birlikte yaşama gibi hallerde geçen süre 1 yıllık süreye dahil edilemez.

Eşlerin mahkemeye beraber başvurmuş ya da bir eşin açtığı boşanma davasını diğer eşin kabul etmiş olması gerekir.
Taraflar ortak bir dilekçe ile başvurmaları sonucu anlaşmalı boşanma gerçekleşebileceği gibi eşlerden birinin usulüne uygun olarak açmış olduğu boşanma davasındaki tüm talepleri diğer tarafın kabul etmesi ile de anlaşmalı boşanma gerçekleşebilir. Ayrıca boşanma davası çekişmeli olarak açılmış ve devam etmekte iken tarafların anlaşmalı boşanma iradelerini açıklayan protokolü mahkemeye sunmaları ya da duruşma esnasında anlaşma şartlarını duruşma zaptına geçirmeleri ile de anlaşmalı boşanma gerçekleşebilir.

Tarafların hakim huzurunda boşanma iradelerini açıklamaları gerekmektedir.
Kanun, tarafların iradelerini hakim huzurunda özgürce açıklayabilmeleri için anlaşmalı boşanma için bu şartı getirmiştir. Hakim tarafların iradelerinin herhangi bir nedenle fesada uğradığını tespit ederse boşanma talebini ret edecektir. Tarafların boşanma iradelerini hakim huzurunda bizzat açıklamaları gerekmektedir. Boşanma, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu için boşanma avukatının tarafların yerine geçerek boşanma iradesini açıklaması mümkün değildir.

Hakim, boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu ile ilgili düzenlemeyi uygun bulması gerekir.
Tarafların, hakime sunmuş oldukları anlaşma şartlarındaki maddi-manevi tazminat, nafaka (İştirak ve yoksulluk nafaksı), çocukların velayeti, çocuklar ile kişisel münasebet gibi hususların hakim tarafından uygun bulunması gerekir. Hakim gerek görürse bu şartlarda değişikliğe gidebilir. Ancak hakimin yapmış olduğu bu değişiklikler taraflarca kabul edilmesi durumunda anlaşmalı boşanma gerçekleşebilir. Aksi durumda dava çekişmeli boşanma davasına döner. Ancak uygulamada hakimler genelde tarafların anlaşma sağladıkları şartları kabul ettiklerinden bu durum ile pek karşılaşılmaz.

Çekişmeli Boşanma Davası ve Sebepleri
Çekişmeli boşanma davası, özel (mutlak) boşanma nedenleri ve genel boşanma nedenleri olmak üzere iki ayrı kategorik sebeple açılabilir.

Türk Medeni Kanunu m. 161-165 maddeleri arasında düzenlenen özel boşanma sebeplerinin varlığının ispat edilmesi durumunda hakim boşanma ya da ayrılık kararı vermek zorundadır. Özel boşanma nedenlerine dayanılması halinde boşanma davasını açan taraf, karşı tarafın kusurunu veya fiilinin ağırlığını ispatlamak zorunda değildir, sadece özel boşanma nedeninin ispatlanması boşanma kararı verilmesi için yeterlidir.

Boşanma davası hem genel boşanma sebeplerine hem de özel bir boşanma sebebine dayalı olarak açılmışsa, mahkeme, genel ve özel sebepler hakkında ayrı ayrı karar vermelidir:

Davacı-karşı davalı erkek karşı dava dilekçesinde “kadının zinası” ve “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” sebeplerine dayalı olarak boşanma talebinde bulunmuştur. Bu durumda davacı-karşı davalı erkek boşanma sebebi olarak hem zina (m.161) hem de evlilik birliğinin temelinden sarsılmasını (m.166/1) göstermek suretiyle özel ve genel boşanma sebeplerine birlikte dayanmak suretiyle dava açmıştır. Mahkemece evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı olarak boşanma kararı verilmiş, zina sebebiyle açılan boşanma davası yönünden olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir. Mahkeme, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olup; her bir talep hakkında ayrı ayrı verilen hükmü, kararın sonuç kısmında göstermesi gerekir (m.26). O halde davacı-karşı davalı erkeğin zina hukuki sebebine dayalı boşanma istemi hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulması gerekirken, bu husus üzerinde durulmadan karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir (Y2HD-K.2017/8145).

Ancak, özel bir boşanma sebebine (örneğin, zina sebebi) dayalı olarak açılan davada; mahkeme özel sebeble açılan davayı reddederek yargılamada ortaya çıkan genel boşanma nedenlerine dayanarak boşanma kararı veremez. Çünkü, genel boşanma sebeplerine dayalı bir boşanma davası açılmadan mahkeme kendiliğinden genel boşanam sebeplerini dikkate alarak boşanma kararı veremez. Ancak, özel sebebe dayalı boşanma davası ıslah yoluyla genel sebeplerle açılan boşanma davasına dönüştürülebilir:

Davacı erkek tarafından açılan dava, Türk Medeni Kanununun 161. maddesinde düzenlenen zina hukuksal sebebine dayalıdır. Davacı erkeğin Türk Medeni Kanununun 166. maddesinde yer alan evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı bir davası bulunmadığı gibi usulüne uygun olarak yapılmış bir ıslah da bulunmamaktadır. Münhasıran özel boşanma sebebine dayalı olarak açılan bir boşanma davasında genel boşanma sebebine (TMK m.166/1) dayalı olarak karar verilmesi mümkün değildir. Zira hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır (HMK m.26/1). Ondan fazlasına veya başka birşeye karar veremez. Gerçekleşen duruma göre, mahkemece delillerin zina hukuksal sebebine dayalı dava çerçevesinde değerlendirilerek gerçekleşecek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir (Y2HD-K.2018/6770).

Makalemizde, çekişmeli bir boşanma davasına esas teşkil eden özel boşanma sebepleri ile genel boşanma sebeplerini sırasıyla ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz.

Özel (mutlak) boşanma nedenleri şunlardır:

Zina (Aldatma) Nedeniyle Çekişmeli Boşanma Davası (TMK m. 161)
Zina (aldatma) nedeniyle boşanma davası, uygulamada özel boşanma nedenleri arasında en çok açılan dava türüdür. Zina; eşlerden birinin, karşı cinsten eşi dışında biri ile kurduğu cinsel ilişki anlamına gelmektedir. Zina, aile birliğinde eşlerin birbirlerine karşı sadakat yükümlülüklerinin açık bir ihlalidir. Zinanın kelime anlamında her ne kadar cinsel birleşmenin gerçekleşmesi sonucu çıksa bile, Yargıtay teşebbüs aşamasında kalan, zina yapıldığı intibaını uyandıran olayların bulunması durumunda da zina sebebine dayalı açılan boşanma davasının kabulü gerektiğini kabul etmektedir.

“Davalı-karşı davacı (kadın)’ın ortak konuta erkek aldığı, bu şahsın banyoda yarı çıplak vaziyette gizlenmiş halde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu vakıa mahkemece de sabit kabul edilmiştir. Kadının, yalnızken bir başka erkeği ortak konuta alması ve bu şahsın yarı çıplak vaziyette gizlenirken yakalanması zinanın varlığına delalet eder. Bu bakımdan zina kanıtlanmıştır. Davacı-karşı davalı kocanın çekişmeli boşanma davasının zina sebebiyle kabulü gerekir.” (Y2HD-K.2013/17864).

Eşlerden biri, hem zina sebebine hem de genel boşanma sebebine dayalı olarak boşanma davası açabilir. Bu şekilde iki nedene dayalı olarak açılan çekişmeli boşanma davasında, zina sebebi ile davanın süresinde açılmaması sebebi ile reddi halinde, zinanın ispatlanması durumunda hakim süre nedeniyle doğrudan zina sebebine dayanamasa bile genel boşanma (ortak hayatın temelinden sarsılması) sebebi ile boşanmaya karar verebilecektir.

Zina sebebi ile çekişmeli boşanma davası açma süresi, diğer eşin zina olayını öğrenmesinden itibaren altı ay ve her halükarda zina eyleminin bitmesinden itibaren beş yıldır. Bu süre hak düşürücü bir süredir. Hak düşürücü süre geçtikten sonra sadece zina sebebine dayalı olarak açılacak boşanma davalarının reddi gerekmektedir. Ancak, zina ve genel boşanma nedenlerine aynı anda dayanılarak dava açılmışsa bu durumda zina için hak düşürücü süre geçse bile, zina ispatlandığı takdirde zina sebebiyle değil, ortak hayatın temelinden sarsılmış olması nedeniyle boşanma kararı verilmelidir.

Zina sebebi ile eşini affeden diğer eşin dava hakkı yoktur. Af, örtülü ya da açık olabileceği gibi sözlü ya da yazılı da olabilir. Zina sebebi ile açılmış bulunan davadan feragat etmek de af niteliğinde olup, aynı olaylara (zina) dayanılarak boşanma davası açılmasına engel teşkil eder.

Eşlerden birinin zina gerçekleşmeden önce zinaya izin vermesi, af niteliğinde olmayıp ancak fiil gerçekleştikten sonra af mümkün olabilmektedir (doğmamış bir haktan feragat edilemez). Ancak, zinaya açıkça izin veren ya da zina esnasında sessiz kalarak örtülü olarak onay veren eşin genel boşanma sebeplerine dayanılarak açılacak boşanma davasında davaya itiraz etmesini, Yargıtay, hakkın kötüye kullanılması olarak kabul ederek boşanma kararı verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

“Davacının sadakat yükümlülüğüne (TMK.md.185/3) aykırı davrandığı, davalının (koca) da aile içinde gerçekleşen bu durumu öğrendiği halde, kayıtsız kaldığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan bırakmayacak nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Gerçekleşen olaylara göre, davacı (kadın) daha fazla kusurlu ise de davalı (koca) da kusurlu olup, davalının davaya itirazı hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamış, Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi koşulları oluşmuştur. Öyleyse davacının boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına (TMK.md.166/1-2) karar verilmesi gerekirken isteğin reddi doğru bulunmamıştır” (Y2HD-K.2010/20775).

Zina sebebi ile açılan boşanma davalarında diğer eş zina yapan eşten tazminat hukukunun genel esaslarına göre manevi tazminat talep edebilir.

Çocukların velayeti genel hükümlere göre belirlenir. Başka bir anlatımla çocukların velayetinin zina yapan eşe verilmesi çocukların daha yararına ise mahkeme çocukların velayetini zina yapan eşe verebilir. Hukuken iyi (sadık) bir eş olmak ile iyi bir ebeveyn olmak farklı kavramlar olarak kabul edilmektedir.

Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedenleri ile Boşanma Davası (TMK m. 162)
Hayata Kast: bir eşin diğer eşin yaşam hakkına karşı yönelik kasıtlı fiillerinin tamamını kapsar. Eşin fiilinden sonra diğer eşin yaralanması şart olmayıp önemli olan kasıtlı bir hareket ile öldürme iradesinin ortaya konulmasıdır.

Pek Kötü Muamele: Eşe eziyet veren, acı çektiren bedeni ve ruhsal sağlığını bozan davranışlardır. Hangi eylemin pek kötü muamele olduğunu somut olayın özelliklerine göre hakim takdir edecektir. Yargıtay kararlarında; dövme, mahzene kapatma, aç ve susuz bırakma, bilinçli olarak bulaşıcı hastalık bulaştırma, işkence etme gibi hareketler pek kötü muamele olarak kabul edilmektedir.

Onur Kırıcı Davranış: Yargıtay içtihatlarında ağır derecede onur kırıcı hareket olarak kabul edilen bu eylemin, eşi, toplum nezdinde aşağılama, küçük düşürme, hakarette bulunma ve sövme olarak ortaya çıkmaktadır. Bir davranışın bu madde kapsamında boşanma sebebi olarak kabul edilebilmesi için Ağır Derecede Onur Kırıcı bir davranış olması gerekir. Kızgınlık ve şaka yollu ile söylenen söz, eleştiri gibi davranışlar ağır derecede onur kırıcı davranış olarak kabul edilmemektedir.

Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebi ile dava hakkı eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebi ile eşini affeden diğer eşin dava hakkı yoktur. Af, örtülü ya da açık olabileceği gibi sözlü ya da yazılı da olabilir. Bu dava sebeplerinden birisinin meydana gelmesi halinde eşin savcılığa suç duyurusunda bulunma hakkı da vardır. Ceza soruşturması şikayetçi eşin [şikayetten vazgeçme] talebi nedeniyle sona erdirilse bile, bu durum şikayetçi eşin boşanma davasında eşini af ettiği anlamına gelmez. Hayatına kast edilen eş ya da pek kötü veya onur kırıcı davranışa maruz kalan eş ceza davası açmasa veya açılan davada şikayetten vazgeçse bile her zaman bu nedenlere dayanarak çekişmeli boşanma davası açabilir.

Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme Sebepleri İle Boşanma Davası (TMK m. 163)
Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman çekişmeli boşanma davası açabilir (TMK 163).

Küçük Düşürücü Suç; Toplum nazarında kişiyi utandıran, aşağılayan ve yüz kızartan suç demektir. Hırsızlık, Dolandırıcılık, Rüşvet, İrtikap, Hileli İflas, Uyuşturucu Madde Kullanmak ve Ticaretini Yapmak vb gibi suçlar küçük düşürücü suçlara örnek olarak verilebilir.

Belli bir ideolojiyi savunmak anlamında yapılan siyasi açıklamalar, gösteri, yürüyüş ve toplantılar Ceza Kanunu anlamında suç teşkil etse bile küçük düşürücü suç olarak kabul edilmemesi gerekir.

Bir suçun yüz kızartıcı, küçük düşürücü suç olup olmadığını her somut olayın özelliklerine göre hakim takdir edecektir. Misal adam öldürme ya da yaralama suçunun hangi saik ve şartlarda işlendiğine bakmak gerekir. Meşru müdafaa ya da zaruret halinde bu suçların işlenmesi durumunda küçük düşürücü suç olarak değerlendirilmemesi gerekir. Aynı şekilde hırsızlık suçunun zaruret halinden kaynaklanmış olması durumunda küçük düşürücü suç olarak kabul edilmemsi gerekir.

Davalının, on iki yaşında bir kız çocuğuna cinsel tacizde bulunduğu, suçu sabit görülerek bundan dolayı ceza aldığı yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Dava Türk Medeni Kanununun 163. maddesinde yer alan “küçük düşürücü suç işleme” sebebine dayanılarak açılmıştır. İşlenen suçun niteliğine göre davacının dava açması karşısında onunla birlikte yaşaması kendisinden beklenemeyeceği açık ve tartışmasızdır. Boşanma sebebi gerçekleşmiştir. Davanın kabulü gerekirken, isteğin reddi doğru görülmemiştir.(Y2HD-K.2015/4947).

Haysiyetsiz Hayat Sürme; basit bir ifade ile namus, şeref ve itibar değerlerine aykırı bir yaşam tarzı benimseme ve ona göre yaşamını idame ettirme olarak açıklanabilir. Bu yaşam tarzının süreklilik arz eden bir yaşam tarzı olması gerekir. Ayyaşlık, genelev işletmeciliği, jigololuk, kumarbazlık haysiyetsiz hayat sürme olgusuna örnek olarak verilebilir.

Davacı kocanın boşanma davası münhasıran “haysiyetsiz hayat sürme” sebebine ( TMK md. 163 )dayanmaktadır. Haysiyetsiz hayatın varlığından söz edilebilmesi ve bu sebeple boşanma kararı verilebilmesi için, başkalarıyla ilişkinin bir yaşam tarzı olarak benimsenmiş ve bu şekilde yaşamanın devamlılık göstermesi gerekir. Davalı-davacı kadının bir başka erkekle cep telefonu ile konuştuğu ve mesajlaştığı toplanan delillerle ve dinlenen tanık beyanlarıyla anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu eylem koca bakımından, eşiyle birlikte yaşamayı çekilmez hale getirirse de haysiyetsiz yaşam olarak kabul edilemez. Öyleyse davanın reddi gerekirken, yetersiz gerekçe ile Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesindeki boşanma sebebi sabit kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır (Y2.HD-K.2011/23825).

Küçük düşürücü suç işlenmesi veya haysiyetsiz hayat süreme hukuki sebeplerine dayalı boşanma davası her zaman açılabilir. Yukarıdaki boşanma sebeplerinin aksine eşlerden birisinin diğer eşi affetmiş olması, bu sebebe dayanarak boşanma davası açmasına engel teşkil etmez. Af olsa bile bu sebeple boşanma davası açılabilir.

Terk Sebebiyle Çekişmeli Boşanma Davası (TMK m. 164)
Medeni Kanun madde 164’te düzenlenen terk sebebi ile çekişmeli boşanma davası açılabilmesi için;

Ortak Konutun aşağıdaki sebeplerden biri ile terk edilmesi;

Eşlerden birinin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla ortak konutu terk etmesi,
Başka bir sebep ile ortak konutta bulunmayan eşin haklı bir sebebi olmadan ortak konuta dönmemesi,
Eşlerden birinin diğerini ortak konutu terk etmeye zorlaması.
Eşlerden biri, diğer eşin, haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engellemesi.
Terkin en az altı ay kesintisiz sürmüş ve halen devam etmekte olması,

Usulüne uygun olarak ihtar yapılmasına rağmen terk eden eşin haklı sebebi olmadan ortak konuta dönmemiş olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.

Usulüne uygun bir ihtardan bahsedilebilmesi için Yargıtay bazı kriterler getirmiştir. Buna göre,

Eşin terk eylemi üzerinden en az dört (4) ay geçmiş olması gerekir.
İhtarda, davet edilen evin açık adresi, davet eden eş evde bulunmayacak ise anahtarın bulunacağı yer belirtilmelidir.
Davet edilenin yol gideri ihtarname ile gönderilmelidir.
İhtarda, ihtara (iki) 2 ay içinde uyulması aksi durumda bunun doğuracağı sonuçların neler olduğu açıklanmalıdır.
Terk Sebebine dayalı olarak açılacak boşanma davasında usulüne uygun olarak bir ihtarname göndermek dava şartıdır. Bu sebeple usulüne uygun olarak ihtarname gönderilip gönderilmediğini, ihtarnamenin kanuni unsurları taşıyıp taşımadığını hakim re’sen dikkate alır.

“…İhtar isteğinde bulunabilmenin koşulu; boşanma davası açmak için belirli sürenin (dördüncü ayının) bitmesi yani, eşin terk eyleminin üzerinden en az dört ay geçmiş olmasıdır. Bu halde mahkemece verilecek ihtar kararında; davet edilen evin açık -ayrıntılı- adresi gösterilmeli, davet eden eş evde bulunmayacaksa evin anahtarının bulunduğu yer belirtilmeli; davet edilenin yol gideri konutta ödemeli olarak gönderilmeli ve özellikle davete iki ay içinde uyulması gerektiği, aksi halde bunun doğuracağı sonuçların neler olduğu, açıklanmalıdır…” (YHGK-K.2013/67).

İhtarname ile ortak konuta dönen eşin kusurlarını diğer eşin affettiği ya da en azından hoşgörü ile karşıladığı kabul edilir. Bu sebeple İhtarname gönderen eş, diğer eş ortak konuta döndükten sonra ihtarnamedeki sebeplere dayanarak boşanma davası açamaz.

Terk eden eş ihtarname kendisine tebliğ edilmeden boşanma davasını açması durumunda boşanma davasının doğal sonucu olarak ayrı yaşama hakkına sahip olur. Ancak ihtarname kendisine tebliğ edildikten sonra boşanma davası açması durumunda bu boşanma davası terk olayını haklı kılmayacağı gibi terk eden eşe ayrı yaşama hakkı da vermez.

Terk, mutlak boşanma sebeplerinden olup ayrıca terk sebebi ile ortak yaşamın çekilmez hale gelmesine gerek yoktur. Terk, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadı ile yapılması gerekir. Geçici olarak ya da diğer eşin rızası ile ortak konuttan ayrılan eş terk etmiş sayılmaz (askere gitmek, tedavi için başka şehre gitmek vs).

Terk sebebi ile gönderilen ihtarnamenin samimi olması gerekir. İhtarname gönderen eşin bağımsız bir ortak konut oluşturmadan haklı sebeple ortak konutu terk eden eşini davet etmesi, ortak hayatı inşa etme hususunda samimi olmadığını gösterir. Terk eden eş haklı sebebe dayanarak ortak konutu terk etmiş ise davet eden eş bu sebebi ortadan kaldırmadığı sürece diğer eşin ortak konuta dönmeme ve boşanma davası açma hakkı vardır. Örneğin, kaynanası ile yaşayan, şiddet gören, hakaret edilen eşin ortak konutu terketmede haklı sebebi ortadan kaldırılmadan ihtara rağmen ortak konuta dönmeme hakkı bulunmaktadır.

Terk sebebi ile çekişmeli boşanma davası hak düşürücü süreye tabi değildir. Terk nedenine dayalı çekişmeli boşanma davası Her zaman açılabilir.

Akıl Hastalığı Sebebiyle Çekişmeli Boşanma Davası (TMK m. 165)
Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir. (TMK 165)

Akıl hastalığı sebebi ile boşanma davasının dinlenebilmesi için bu akıl hastalığının evlilik süresi içinde ortaya çıkmış olması gerekir. Evlenmeden önce eşlerden birisinin akıl hastalığına yakalanmış olması durumunda TMK m.145 belirtilen mutlak butlan nedeniyle evliliğin iptali davası açılabilir.

Eşlerden birisinin evlilik süresi içerisinde yakalandığı akıl hastalığının resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilmiş ve akıl hastalığının evlilik ilişkisinin devamı diğer eşten beklenmeyecek derecede etkilemesi gerekir.

Akıl hastalığı sebebi ile genel boşanma sebeplerine dayanılarak boşanma davası açılamaz. Akıl hastalığına yakalanan eşin hastalığı sebebi ile yapmış olduğu ve ortak yaşamı çekilmez kılan kusurlu hareketler iradi olmadığından kusur atfedilemez. Bu nedenle akıl hastalığı sebebi ile açılacak boşanma davası ancak mutlak boşanma sebeplerine (TMK 165) dayanılarak açılabilir.

Akıl hastalığı sebebine dayanan boşanma davası her zaman açılabilir. Herhangi bir hak düşürücü süre bulunmamaktadır.

Genel Boşanma Sebepleri Nelerdir? (TMK m.166)
Ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede evlilik birliğinin temelinden sarsılması halinde, eşlerden her biri çekişmeli boşanma davası açabilir (TMK 166/1). Genel boşanma sebepleri sayısızdır, çünkü evlilik birliğinin ortak hayatı sürdüremeyecek kadar temelinden sarsılmasının birbirinden farklı sosyal, ekonomik, kişisel, dini, kültürel vb. gibi nedenleri bulunabilir.

Yukarıda incelediğimiz üzere, özel (mutlak) boşanma nedenleri varsa, spesifik bazı olguların ispatı, boşanma nedeninin ispat edildiği anlamına geldiğinden hakim, boşanma ya da ayrılık kararı vermek ile yükümlü tutulmuştur. Özel boşanma sebeplerinde tarafların kusur oranlarının bir önemi bulunmamaktadır. Özel boşanma sebeplerinden birisinin ispatı bu sebebe dayanarak boşanma davası açan tarafın kusurunu önemsiz hale getirmektedir. Ancak, genel boşanma sebebpleriyle açılan boşanma davasında mutlaka karşı tarafın kusuru ispatlanmalıdır.

Genel boşanma sebeplerinde eşlerin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede sarsan her türlü eylem, bir olgu olarak bu davaya konu edilebilir. Tarafların ileri sürdükleri vakıaların ispat durumuna göre hakim taraflara atfedilecek kusur oranlarını belirler ve bu kusur oranlarına göre;

Davacı daha fazla kusurlu ise ve davalı boşanma davasına itiraz etmiş ise (boşanmak istememişse) hakim, boşanma davasını red eder. İstisnası TMK 165/2 “Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” Örnek olarak; davacı eş diğer eşini evden kovmuş ve 10 yıldan uzun süredir taraflar bir araya gelmemiştir. Terk sebebi ile boşanma davasının şartları yerine getirilmemiştir. Çocukları davacı eş büyütmüş ve bu süre zarfında diğer eşin maddi manevi katkı sunması ve çocuklar ile görüşmesi davacı eş tarafından engellenmiştir. Bu durumda davacı eş her ne kadar kusurlu bile olsa evliliğin devamında davalı ve çocuklar yönünden korunmaya değer bir yarar kalmadığından hakim boşanmaya karar verir.

Davacı daha az kusurlu ise davalının yapacağı itirazın hiçbir önemi yoktur. Hakim boşanma davasını kabul ederek boşanma kararı verir.

Evlilik birliğini temelinden sarsan vakıalar kanunda gösterilmediğinden Yargıtay İçtihatları ile bazı vakıaların evlilik birliğini temelden sarstığı kabul edilmiştir. Yargıtay tarafından evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açtıkları gerekçesiyle boşanma kararı verilmesi gerektiği kabul edilen bazı vakıalar şunlardır:

Güven sarsıcı davranışlar,
Cinsel ilişkiden kaçınma,
Eşi doğal olmayan yoldan cinsel birleşmeye zorlama,
Eşlerin aile bireylerine kötü davranması ve hakaret etmesi,
Aşırı borçlanma sebebi ile icra takibine maruz kalma,
Eşini sevmediğini beyan etme,
Eşinin bağımsız konut isteğine duyarsız kalma,
Eşin ev işlerini yapmaktan kaçınması,
Eşlerin çocuklarının bakımı, eğitimi vs. ilgilenmemesi,
Evlilik sırlarının başkalarına anlatılması,
Eşin ahlaksızlıkla itham edilmesi
gibi sebepler Yargıtayca kabul edilen genel boşanma nedenleridir.

Medeni Kanun, m. 166/3-4 fıkralarında iki durumda evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğunu özel olarak düzenlemiştir:

Evliliği en az 1 yıl sürmüş eşlerin anlaşmalı boşanma davası açması, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını gösterir (MK m.166/3).

Ortak hayatın yeniden kurulamaması sebebiyle boşanma davası açılması halinde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilir (TMK 166/4).

Ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle çekişmeli boşanma davası şartları şunlardır:

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir (TMK 166/4).

Madde metninden de anlaşılacağı gibi herhangi bir boşanma sebebine (ister özel ister genel) dayanılarak açılan boşanma davasının red edilmesi durumunda, bu red kararının üzerinden en az üç yıl geçmiş olması ve bu süre içerisinden her ne sebeple olursa olsun ortak hayatın yeniden kurulamadığının ispatı durumunda hakim boşanmaya karar vermek zorunda kalacaktır.

Tarafların geçici bir süreliğine ancak ortak hayatı yeniden kurma iradesi gütmeden bir araya gelmiş olmaları ortak hayatın yeniden kurulduğu anlamına gelmemektedir. Boşanma davasını açan taraf, kesinleşme kararından itibaren geçen en az 3 yıllık sürede ortak hayatın yeniden kurulamadığını ispat etmesi boşanma kararı verilebilmesi için yeterlidir.

Üç yıllık süre asgari olan süredir. Dolayısı ile bu süreden daha kısa bir süre için ortak hayatın kurulamadığının ispatı, boşanma için yeterli olmayacaktır. Ancak bu süreden daha fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen ortak hayat yeniden kurulmuş ise daha sonra bu sebebe dayanılarak boşanma davası açılamayacaktır. Örnek; kesinleşmiş boşanma kararı üzerinden 5 yıl geçmiştir. Taraflar 6. yılda bir araya gelmiş ve ortak hayatı yeniden kurmuşlardır. 7. yılda tarafların evliliklerinde tekrar sıkıntı yaşanmaktadır. Taraflardan biri ilk beş senede TMK 166/4 göre ortak hayatın yeniden kurulamaması sebebine dayanarak boşanma davası açamayacaktır.

Boşanma Davasında Yetkili Mahkeme
Boşanma davasına bakmaya yetkili aile mahkemesi şu şekilde belirlenir:

Boşanma davası, davacı veya davalı eşlerden birinin ikametgahı aile mahkemesinde açılabilir (Medeni Kanun m.168). Yerleşim yeri, kişinin yaşamını sürdürmek ve kalıcı bir şekilde oturmak üzere yerleştiği yerdir. Örneğin, eşiyle kavga eden kadının geçici olarak kaldığı bir yerdeki aile mahkemesinde dava açması halinde, boşanma davası hakkında yetkisizlik kararı verilmelidir.

Boşanma davası açılmadan önce eşlerin son defa 6 aydan beri birlikte oturdukları yerin aile mahkemesi de yetkili mahkemedir (MK m.168). Örneğin, eşler en son 2016 yılında birlikte Bakırköy’de aynı evde 7 ay yaşamış ise, 2018 yılında açılan boşanma davası Bakırköy Aile Mahkemesi’nde de açılabilir.

Boşanma veya ayrılık davaları, eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabileceği gibi, davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesinde de açılabilir (T.M.K. madde 168). Bu yerlerden birini tercih davayı açana aittir. Davalı, süresinde yetki itirazında bulunmuş; Bor Mahkemesini yetkili göstermiştir. Davacı ise “davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yerin Şişli olduğunu, nitekim bu davaya mesnet yapılan reddedilen boşanma davasının da Şişli’de görüldüğünü, sözü edilen davadan sonra hiçbir zaman bir araya gelmediklerini” ileri sürerek yetki itirazına karşı çıkmıştır. Bu iddia ve savunma karşısında taraflar arasında yetkiye dair ön sorunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Öyleyse, taraflardan ön soruna dair delilleri sorulup, göstermeleri halinde toplanması ve hasıl olacak sonucuna göre ön sorunun çözümü gerekirken, taraflara bu hususa dair delil bildirme hakkı tanınmadan, eksik incelemeyle hüküm kurulması doğru bulunmamıştır (Y2HD-K:2014/4023).

Boşanma Davasında Ev Eşyaları, Çeyiz ve Şahsi Eşyaların Paylaşılması
Ev eşyaları, çeyiz ve diğer şahsi eşyalara yönelik talepler boşanmanın eki (fer’i) niteliğinde talepler değildir. Bu nedenle, boşanma davası ile birlikte dava edilebileceği gibi boşanma davası sona erdikten sonra da dava edilebilir. Ev eşyaları, boşanma davası ile birlikte talep edilmese bile, “eşyaların aynen iadesi” zamanaşımına tabi olmadan her zaman istenebilir. Çünkü ev eşyaları, çeyiz ve şahsi eşyaların iadesinin istenmesi hukuki niteliği itibariyle istihkak davası niteliğinde olup “aynen iade” her zaman istenebilir (BK 683/1-2), (Yargıtay 8. HD. 2011/2071 karar).

Ev eşyalarının aynen iadesi mümkün değilse, örneğin davalı söz konusu eşyalara hasar vermiş veya yok etmişse; bu durumda eşyanın bedeli istenebilir. Ancak, boşanma davası ile birlikte mahkemeden talep edilmeyen eşyanın bedelini talep hakkı, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık dava zamanaşımına tabidir (BK md.125). Çünkü, eşyanın bedelinin ödenmesi şeklindeki talepler hukuki nitelikleri itibariyle tazminat niteliğindedir. Bu tür davalar, genellik kademeli dava olarak açılmaktadır. Eşyanın iadesi veya bedelinin ödenmesi talebi dilekçede şu şekilde ileri sürülür: “…ev eşyasının aynen iadesine, aynen iade mümkün değilse bedelinin ödenmesini karar verilmesini talep ederim…”

Ev eşyaları, kişisel eşyalar ve çeyiz eşyalarının iade edilmesi veya bedelinin ödenmesi talebi boşanmanın eki niteliğinde olmayan bağımsız talepler olduğundan, bu taleplerle ilgili ayrıca nispi harç ödenmelidir.

Davacı-karşı davalı kadın dava dilekçesi ile kişisel eşyaları ile çeyiz eşyalarının da iade edilmesi talebinde bulunmuştur. Bu talep boşanmanın fer’i (eki) niteliğinde olmayıp ayrı harca tabi bağımsız bir taleptir. Başvurma harcı dava dilekçesindeki bütün istekleri kapsar. Davacı-karşı davalı kadına bu talepleri de açıklattırılarak ve bu taleplerle ilgili nispi peşin harcın tamamlattırılması (Harçlar Kanunu m. 30 – 32) harç tamamlandığı takdirde gösterilen deliller değerlendirilip gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmelidir.(Y2HD-K.2016/10808).

Boşanma davası kesinleştikten sonra ev eşyası, çeyiz veya şahsi eşyanın iadesi talebini içeren davalar ile ilgili yargılama görevi de aile mahkemesi tarafından yerine getirilir.

Düğün Takıları Kime Aittir? Dava Nasıl Açılır?
Yargıtay’ın son içtihadına göre (HGK-K.2020/240), düğün takılarının kime ait olacağına ilişkin kurallar şu şekildedir:

1-) Kadına Takılan Takılar: Kadına takılan her türlü ziynet eşyası (çeyrek/yarım/tam altın, bilezik, kolye, bileklik, takı seti vs.) ve para gibi ekonomik değerler kadına aittir.

2-) Erkeğe Takılan Takılar: Erkeğe takılan ziynet eşyasından kadına özgü olanlar (örn, bilezik, kolye, küpe vs.) erkeğe takılsa bile kadına ait olacaktır. Erkeğe takılan çeyrek, yarım, tam altın gibi takılar ve paralar ise “kadına özgü” olmadıklarından erkeğe ait olacaklardır. Kural olarak erkeğe takılan her türlü takıdan kadına özgü nitelikte olmayanlar, erkeğe ait olacaktır. Erkeğe takılan ziynet eşyaları kadına özgü nitelikte olsa bile (Örneğin, bilezik, kolye, küpe vb.) erkek eş, kadına özgü ziynet eşyalarının kadına ait olduğu konusunda “yerel adet olmadığını” ispatlarsa kadına özgü olan ziynet eşyaları da erkeğe verilir. Takılan ziynet eşyası erkek ve kadın tarafından kullanılabilen bir şey ise bu şey münhasıran kadına ait olmadığından erkeğe ait olacaktır.

3-) Paylaşım Anlaşması: Eşler arasında ziynet eşyası ile diğer ekonomik değerlerin (para vb.) nasıl paylaşılacağına dair bir sözleşme yapılmışsa, bu sözleşme geçerli kabul edilecektir.

Düğün takıları kişisel mal olarak kabul edildiği için boşanmada mal paylaşımı hesaplamasına da dahil edilemez.

Düğün takılarının evlilik içinde ortak ihtiyaçlara veya düğün masraflarına harcanması, takılarla erkeğin borcunun ödenmesi vb. gibi nedenlerle elden çıkması halinde dahi kadının boşanma halinde düğün takılarını erkek eşten talep hakkı vardır. Kadın, özgür iradesiyle düğün takılarını “iade edilememek” şartıyla erkeğe vermişse, artık takıları geri isteyemez. Ancak erkek, takıların iade edilmemek üzere kadın tarafından kendisine verildiğini ispatlamak zorundadır.

Düğünde takılan takı paraları ve ziynet eşyaları, taraflar arasında aksine bir anlaşma yoksa kadına ait sayılır. İade edilmeme koşuluyla verildiği kanıtlanmadıkça; bunların koca tarafından borçları için bozdurulup harcanması; onu iade borcundan kurtarmaz. Davacı-davalı koca, kadının takı ve ziynet alacağı taleplerine verdiği cevapta “onların hepsinin nişan, düğün ve ev eşyası borçları için kullanıldığını’’ beyan ve kabul etmiş ; takı parasının, kadın tarafından iade edilmemek üzere kendisine verildiğini de ispatlayamamıştır. Bu nedenlerle, kadının takı parası talebine ilişkin davasının kabulü gerekir (Y2HD-K.2014/26223).

Düğün takıları ile ilgili açılan davanın terditli (kademeli) dava şeklinde açılmasında yarar vardır. Yani, mümkünse ziynet eşyalarının aynen iadesi, mümkün olmaması halinde takıların bedelinin ödenmesine karar verilmesi talep edilmelidir. Örneğin, dava dilekçesinde şu şekilde talepte bulunulmalıdır:

“10 bilezik, 20 tam altın, 30 çeyrek altından ibaret düğünde takılan ziynet eşyasının aynen iadesine, aynen iade mümkün değilse bedelinin yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ediyorum.”

Düğün takılarının aynen iadesi veya iadesi mümkün değilse bedelinin ödenmesi talebi, boşanmanın eki niteliğinde olmayan bağımsız bir taleptir. Bu nedenle, boşanma davasında ziynet eşyaları talep edildiğinde, bu taleple ilgili ayrıca nispi harç ödenmelidir.

Davacı; dava dilekçesinde boşanmanın yanı sıra ziynet eşyası alacağı talebinde de bulunmuştur. Dava açılırken alınan başvuru harcı, dava dilekçesindeki isteklerin tümünü kapsar. Davacının ziynet alacağı talebi boşanmanın eki niteliğinde olmayıp ayrıca nispi harca tabidir. Bu talep sebebiyle davanın açılması esnasında nispi harç alınmadığı gibi bu eksiklik yargılama sırasında da giderilmemiştir. Nispi harç tamamlattırılmadan müteakip işlemler yapılamaz. O halde, talep edilen ziynetlerin bedeli üzerinden nispi harcın peşin kısmının yatırılması için davacıya usulüne uygun olarak süre verilmeli, (Harçlar Kanunu madde 30-32) harç noksanlığı giderildiği takdirde, bu talebin esası incelenmeli ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir (Y2HD-K.2015/4638).

Özellikle belirtelim ki, boşanma davası dilekçesi ile talep edilmeyen ziynet eşyaları, ıslah dilekçesi verilmek suretiyle talep edilemez. Bu durumda, ıslah yerine ziynet eşyaları için ek dava açılarak açılan davanın boşanma davası ile birleştirilmesi istenmelidir.

Davacı kadın dava dilekçesinde 20.000,00 TL ziynet bedeli istemiş, düğünde takılan para yönünden talepte bulunmamıştır. Yargılama devam ederken 20.9.2012 tarihinde ziynet talebini ıslah ederken davaya konu yapmadığı düğünde takılan 10.000,00 TL parayı da istemiş, ıslahla yeni bir talepte bulunmuştur. Islahla talep değiştirilebilir, fakat yeni bir talep eklenemez. Kaldı ki; bu konuda yargılama harcı da alınmamıştır. Davacının düğünde takılan paraya dair talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekirken, yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiştir (Y2HD – Karar: 2013/21102).

Boşanma Davasında Eşe ve Çocuğa Nafaka Verilmesi Kararı
Boşanma davası açılması halinde eşlerden birinin veya çocukların geçinmesini sağlamak üzere nafaka talep edilebilir. Medeni Kanuna göre boşanma davasının açılması ile birlikte aile mahkemesi şu hallerde nafakaya hükmedebilir:

Tedbir Nafakası: Boşanma davası esnasında herhangi bir eşin veya reşit olmayan çocukların (18 yaşından küçükler) geçinmesini temin etmek üzere mahkeme tarafından dava sonuna kadar geçerli olmak üzere tedbiren hükmedilen nafakadır. Tedbir nafakasına hükmedilebilmesi için eşin ve çocukların geçinmesi için nafakaya ihtiyaç duyulması gerekir. Mali durumu iyi olan eş, kendisi için tedbir nafakası isteyemez ve ancak çocuklar yanında kalmaktaysa çocuklar için tedbir nafakası isteyebilir. Boşanma davasında verilen kararın kesinleşmesiyle tedbir nafakası sona erer.

İştirak Nafakası (Katılım Nafakası): Boşanma davasının kesinleşmesiyle birlikte tedbir nafakası sona erer. Kural olarak, eşlerin çocuğun giderlerine mali güçleri oranında ortak katılması (iştirak etmesi) gerekir. Bu nedenle, çocuğun giderlerinin karşılanması amacıyla boşanma davasının kesinleşmesinden itibaren geçerli olmak velayet kendisinde olmayan eş aleyhine hükmedilen nafakaya iştirak nafakası denilmektedir. Uygulamada, boşanma davası dilekçesi ile mahkemeden çocuklar için dava süresince geçerli olmak üzere tedbir nafakasına hükmedilmesi, dava sonunda ise tedbir nafakasının iştirak nafakasına çevrilmesi talep edilmektedir.

Yoksulluk Nafakası: Evliliğin boşanma kararı ile sona ermesi sebebiyle yoksulluğa düşecek eş lehine, diğer eş aleyhine hükmedilen nafakadır. Uygulamada, boşanma davası sırasında mali durumu kötü olan ve bu yüzden geçinemeyen eş lehine tedbir nafakasına hükmedilmesi, dava sonunda tedbir nafakasının yoksulluk nafakasına çevrilmesi talep edilmektedir.

Boşanma Davasında Çocuğun Velayeti
Çocuğun velayeti, boşanma davasında eşler arasındaki en önemli çekişme konusudur. Medeni Kanun’a göre mahkeme, çocuğun velayetinin hangi tarafta kalacağını belirlerken çocuğun gelişimini ve yararını dikkate almalıdır. Hatta, çocuk ile ana ve baba çıkarının çelişmesi halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması zorunludur. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır. Hangi eş bu koşulları sağlayabilecekse çocuğun velayeti o eşe verilir.

Boşanma davası yargılamasında çocuğun velayetinin hangi eşte kalacağına karar vermeden önce idrak yaşına gelmiş çocukların mahkemece bizzat dinlenmesi gerekir. Çocuklarda idrak yaşı, 8 yaş ve üstü olarak kabul görmektedir. Çocuğun eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilerek, velayet hakkındaki tercihinin tekrardan hakim tarafından çocuğun kendisine sorulması gerekir. Ayrıca, mahkeme, psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman ya da uzmanlardan (4787 Sayılı Kanun m.5) ortak çocuğun anne ve baba yanındaki barınma ve yaşama koşullarını da değerlendirir içerikte sosyal İnceleme raporu almalı, tüm delilleri birlikte değerlendirerek çocuğun yararını tespit etmelidir. Velayet kamu düzenine ilişkin olduğundan hakim tarafların sunduğu delillerle bağlı değildir, resen delil araştırması yaparak çocuğun velayetinin hangi eşte kalması gerektiğine karar verir.

Boşanma Davasında Mal Paylaşımı
Boşanma davasının açıldığı tarih mal rejiminin de tasfiye edildiği tarih olarak kabul edilir. Yani, boşanma davasının açıldığı ana kadar evlilik birliği içerisinde edinilen mallar mal paylaşımına dahil edilir. Medeni Kanun’a göre 01.01.2002 tarihinden itibaren eşler arasında “edinilmiş mallara katılma rejimi” geçerlidir. Yani, boşanmada mal paylaşımı halinde, mallar eşler arasında yarı oranında bölüşülecektir.

Uygulamada mal paylaşımı davaları boşanma davalarıyla aynı anda, fakat ayrı bir dava şeklinde açılmaktadır. Mal paylaşımı davası, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra mahkeme tarafından görülmektedir. Mal paylaşımı davası ile şu iki temel alacak talep edilir:

Katılma Alacağı: Katılma alacağı, evlilik içerisinde bir eşin elde ettiği malvarlığı değerlerinin yarısı üzerinde diğer eşin hak sahibi olmasını ifade eder.

Katkı Payı Alacağı: Bir eşin diğer eş tarafından alınan herhangi bir mala ayni veya nakdi katkı sunması ve evliliğin boşanma davası ile sona ermesi halinde talep edebileceği alacak hakkıdır. Örneğin, bir eşin aldığı eve diğer eş 100.000 TL para vererek katkı sunarsa, bu katkı payını boşanma halinde diğer eşten isteyebilir.

Çekişmeli Boşanma Davasında Deliller Nelerdir?
Çekişmeli boşanma davası, davanın dayandığı genel veya özel boşanma nedenlerine göre şekillenen bir aile hukuku davasıdır. Taraflar, her somut olayın karakterine göre, iddialarını çeşitli delil araçlarıyla ispatlayabilir. Boşanma davasının ispatı için genellikle kullanılan delil araçları şunlardır:

Tanık beyanları: Tanıkların akraba olmasının bir önemi yoktur. Boşanma kararı verilmesine esas teşkil edecek bilgi ve görgüsü olan herkes şahit olarak dinlenebilir.

Telefon görüşme kayıtları veya içerikleri, mesajlar, whatssap içerikleri vb.

Boşanmaya temel teşkil edecek olguları ispatlamak amacına yönelik kaydedilmiş bir kereye mahsus ses kaydı,

Sosyal medya içerikleri (instagram, facebook, twitter vb.),

Uçak veya otel kayıtları, güvenlik kamerası görüntüleri,

Fotoğraflar, video kayıtları vb. her türlü delil,

Banka kayıtları, kredi kartı ekstresi vb.

Aile mahkemesi, kesin delillerle bağlı olmayıp boşanma davasında her türlü delili serbestçe takdir eder. Mahkeme hakimi, boşanma davasını ispatlayan olayların doğruluğu konusunda tarafların yemin etmesini isteyemez. Tüm deliller toplandıktan açılan boşanma davasının özelliğine göre genel veya özel boşanma nedenlerinin somut olayda ispatlanıp ispatlanmadığını değerlendirerek ya boşanma kararı verir ya da davanın reddine karar verir.

Boşanma davasında yargılama usulü
Boşanma davasında yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbidir (TMK m.184):

Hâkim , boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.

Hâkim , bu olgular hakkında gerek re’sen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.

Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hâkimi bağlamaz.

Hâkim , kanıtları serbestçe takdir eder.

Boşanma veya ayrılığın fer’î sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz.

Hâkim , taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.

CategoryAile Hukuku